8.11.2010

A Book Summary

Na Drini Cuprija-Drina Köprüsü (Eleştirel Özet)
Ivo ANDRIC

Çev. Hasan Ali Ediz-Nuriye Müstakimoğlu, İstanbul, İletişim Yayınları, 4.Baskı, 2004,    354 sayfa.

Hazırlayan: Engin Yüksel MEDİN

   Drina Köprüsü adlı eser döneminin en ünlü Sırp yazarlarından (Bosna Eyaletinin merkezi     olan Travnik kasabasında doğmuştur) olan Ive Andrica (Ivo Andric) tarafından yazılmış bir eserdir. Eserde anlatılan olaylar küçük bir kasaba olan ve Ivo Andric’in hayatında önemli bir yer tutan Vişegrad kasabasında geçmektedir.
  Öncelikle belirtilmesini gerekli gördüğüm konu Drina Köprüsü’nde işlenen konularla Ivo Andric’in hayat kesitleri arasında önemli ölçüde bir bağlantı olduğudur. Ivo Andric çocukluğunu ve gençlik yıllarının önemli bir bölümünü, esere konu olan olayların geçtiği Drina Irmağı kıyısındaki Vişegrad kasabasında geçirmesi eserde işlenen konuların gerçekliğe olan yakınlığına meşru bir temel sağlamaya olanak sağlayacak nitelikte bir durumdur.
   Eserin bölümlere ayırarak incelenmesi istenirse Drina Köprüsü’nün yapımından önceki süreç Vişegrad kasabasının da içerisinde yer aldığı coğrafyanın tasvir edilmesi ve Drina Köprüsü’nün yapılmasını sağlayan kişi olan Osmanlı İmparatorluğu Padişahı Sadrazam Sokollu Mehmet Paşa’nın neden böylesine bir köprünün yapılmasına karar verdiği süreci 1.bölüm olarak; Sokollu Mehmet Paşa’nın köprünün yapımı için görevlendirdiği zalim bir yönetici olan ve daha sonra görevi kötüye kullanmaktan dolayı bu işten atılan Abid Ağa ile yardımcısı mimar Tosun Efendi ile başlayan köprünün yapım süreci ve bu süreçte karşılaşılan Radisav olayını ve Abid Ağa’nın yerine geçen Arif Bey ile köprünün bitirilmesini 2. bölüm olarak; köprünün bitirilmesi ile başlayan süreçte Osmanlı İmparatorluğunun Balkan coğrafyasından başlayan çekilişi ve 20-30 yılda bir yaşanan, her defasında maddi manevi büyük hasarlara yol açan seller ve başlarda seyrek de olsa bir müddet sonra alevlenen Sırp isyanlarının anlatılması 3.bölüm olarak; 19.yüzyılın sonlarına gelindiği dönemde Avusturya’nın işgali ve kasaba halkında değişen idareye karşı olan bakış açısının kasabanın ileri gelenlerinden olan Osman Efendi Karamanliya ve Ali Hoca Mütevelli arasındaki çatışmaların gözüyle anlatılması 4.bölüm olarak; yeni medeniyetin bir süre sonra kasaba halkı tarafından beğenilmemeye başlanması, ekonomik kötü gidiş ve Balkan coğrafyasında milliyetçi akımların artması ve bunun sonucu olarak Sırp isyanlarının büyüyerek bağımsızlık savaşlarına dönmesi ve belirli bir normalleşme sürecine girildiği sanılan bir dönemde işlenen siyasi bir cinayet sonucu 1.Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve eserin baş kişisi olarak genel kabul gören Drina Köprüsü’nün yaşanan bombalamalar sonucu önemli bir kısmının yıkılmasını da son bölüm olan 5.bölüm olarak incelenebilir.
    Drina nehri ve Vişegrad kasabasının içerisinde bulunduğu Balkan coğrafyasının son derece güzel bir şekilde tasvir edilerek giriş yapılan eserde, yazar Ivo Andric’in özellikle devşirme sistemine çocukları bu sistem uğruna alınan anaların haykırışları bağlamında son derece güzel bir sosyo-politik bir panorama çizmesi eserin sürükleyiciliği konusunda okuyucuyu daha en başından adeta bir tutku çemberine almaktadır. Kendisi de bir devşirme olan Sokollu Mehmet Paşa’nın çocukluğunun bir bölümünün geçtiği toprakları hiç unutmayışı ve oradaki sosyo-ekonomik hayatı kökten değiştireceğine inandığı Drina nehrinin üzerine heybetli bir köprünün inşa edilmesine karar vermesi; Ivo Andric’in Osmanlı İmparatorluğu’nun son önemli padişahı olarak görülen Sokollu Mehmet Paşa’nın hümanistliğine vurgu yapması bakımından önemlidir çünkü Ivo Andric’in kendisi de büyük bir hümanist olarak değerlendirilir bu değerlendirmede hiçbir din-dil-ırk ayrımı yapmadan eserlerinde (özellikle değerlendirme kitabımız olan Drina Köprüsü’nde) tüm karakterlerini aynı sevgi yoğunluğuyla kucaklaması başat bir yer edinmektedir.
    2. bölüm olarak değerlendirmeye tabi tuttuğumuz köprünün yapım süreci ve bu süreçte özellikle Osmanlı İmparatorluğu tarafından bölgeye gönderilen Abid Ağa’nın zalim karakteri ve kasaba halkını köprünün yapım sürecinde adeta bir köle gibi çalıştırması ve bu süreçte yaşanan Radisav olayında, köprüyü haklı nedenlerle havaya uçurmak isteyen Radisav adındaki birinin herkesin görebileceği bir yerde asılması ve yaşadığı fiziksel acıya dayanamayan Radisav’ın korkunç bir şekilde ölmesi ve akabinde Abid Ağa’nın yaptığı zulmün nihayetinde padişahın kulağına da gitmesi sonucu görevden alınması sonrası yaşanan sevinç ve yerine geçen Arif Bey’in hoşgörülü yönetim tarzı ve köprünün bitirilmesi sonucu oluşan atmosferin  kasaba halkının gözünden anlatılmadaki üslubu dikkat çekmektedir.
    Köprünün bitirilmesi ile başlayan süreçte Drina nehrinin 20-30 yılda bir kabarması sonucu  maddi ve manevi zararlar oluşurdu ve romanda geçen birçok hikayenin de doğmasına sebep olan ve uzun yıllar belleklerden silinmeyen en son sel felaketinin 18.yüzyılın sonlarında yaşanmasına dikkat çeken yazar bu sel felaketinin yaşandığı geceyi ve akabinde mahvolan yaşamları (özellikle Kosta Baranats) aynı acıyı yaşayan bir ferdi gibi anlatıp okuyucuyu hüzünlendirmeyi de bilmiştir. Sel felaketleri ile aynı döneme denk gelen Sırp isyanları da eserde önemli bir yer tutmaktadır özellikle 1804 yılında Türklere karşı ayaklanan Kara Corc (Kara Corci) adındaki Sırpların şefinin kasabanın kozmopolit yaşamına olan etkisini de tüm çıplaklığıyla hissettirir 3.bölümde.
   4.bölüm olarak ayırdığımız bölümde 19.yüzyılın sonlarına gelindiğinde yaşanan Avusturya işgali anlatılmıştır. Tabi yine bu işgal kasaba halkının özellikle yukarıda bahsettiğimiz kasabanın ileri gelenlerinden Osman Efendi Karamanliya ve Ali Hoca Mütevelli arasındaki atışmalardan ve bir müddet sonra yaşanan atışmaların çatışmaya dönmesi ile birlikte ele alınıp anlatılması Ivo Andric’in anlatım tarzının okuyucuların zihninde artık sağlam bir yer edindiğini de göstermektedir. Yüzyıllardır Osmanlı İmparatorluğu idaresinde yaşayan Vişegrad halkı ve bölge sakinlerinin bir başka imparatorluk olan Avusturya-Macaristan imparatorluğunun idaresi ile tanışması ve bu tanışmanın başlardaki olumsuz mizacına karşılık kasaba halkının hayatına müdahale etmez yönetim tarzının görülmesi ile başlayan alışma süreci hem köprü üzerinden hem de kasaba halkı gözünden irdelenmiştir.
    5.bölüm olarak ayırdığımız son bölümde de Avusturya idaresine alışan kasaba halkının bir müddet sonra Avrupa’daki büyük dönüşümlerin bölgeyi de etkilemesi ve ekonominin bozulması ile başlayan süreçte milliyetçi akımlarının başlaması anlatımın en yoğun olduğu dönemler olarak göze çarpmaktadır. Özellikle oluşan milliyetçi akımlar çerçevesinde kasaba halkının bölge dışında üniversite okuyan gençleri arasında- Yanko Stikoviç, Velimir Stevanoviç, Yakov Herak, Ranko Mihayloviç- köprünün en önemli yeri olarak göze çarpan ve köprünün yapılmasından beri kasaba halkının nabzının attığı yer olan Kapiya’da tartışılması  ve belki de özellikle Nikola Glasinçanin’in kadın öğretmenlerden birine duyduğu aşkın milliyetçi akımların etkisiyle şekillenmesi anlatımın neden bu kısımlarda yoğun olduğuna dair önemli bir ipucu vermektedir.Milliyetçi akımların günden güne arttığı coğrafyada tam bir normalleşme sürecine girildiği sanılırken bir Sırp milliyetçisi genç tarafından Avusturya Macaristan veliahtı Ferdinand’ın öldürülmesi sonucu işlenen bu siyasi cinayetin 1.Dünya Savaşı’na patlak vermesi ile sonuçlanması salt Avrupa’yı değil Vişegrad’ı da derinden etkilemiştir ve kasabaya atılan bombaların Drina Köprüsü’nün önemli bir kısmını yok etmesi artık iyice yaşlanan Ali Hoca Mütevelli’nin köprüden geçerken üzüntüden ve heyecandan son nefesini vermesi ile ilişkilendirilerek anlatılıp eser bitirilmiştir.
    Ivo Andriç’in Drina Köprüsü eserini bitirdikten yaklaşık 17 yıl sonra 1961 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alması  tüm eserlerine göre verilmiş bir ödül değil neredeyse sadece Drina Köprüsü eserine verilmiş bir ödül olarak kabul görmüştür ve sanırız bunda yaptığımız değerlendirmede de bahsettiğimiz gibi yazarın eserinde geçen olayları kusursuz bir dille anlatmasıdır. Eserin onlarca baskıya ulaşması ve onlarca dile çevrilmesi de evrenselliğini kanıtlar niteliktedir.1990’ların Yugoslavya’sında tamamen uydurma bir amaç etrafında birleşenlerin bu coğrafyada Müslümanların, Hırvatların ve Sırpların bir arada yaşayamayacağına dair kanının bir meşru temeli olarak okutulmasını istemesi eserin evrensel imajına bir saldırı niteliği taşısa da eserin evrenselliğinin bu saldırıyı da bertaraf edeceğini görmüş bulunmaktayız ve ileriki yıllara da insan sevgisinin, hümanistliğin aşılanmasında adeta bir fener olacağına inandığımız bu eserin ve yazarı Ivo Andric’in çok daha uzun yıllarca hatırlanacağını öngörmekteyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...